AKILCI-İLAÇ TEDAVİSİ VE PSİKOTERAPİ
DEPRESYONU YEN !

           

 AMERICAN BEAUTY (Amerikan Güzeli)

            Dünyada yaşanan karışıklıklar düşünüldüğünde Amerikan sözcüğü ilk etapta hiçte olumlu çağrışımlar akla getirmiyor. Ancak yine de bu kültüre ait oldukça iyi ürünlerle karşılaşmak insanı hem şaşırtıyor hem de memnun ediyor. Amerikan Güzeli de bunlardan biri. Film Amerikan ailesini içeriden ele alırken modern çekirdek aile yapısına da güçlü eleştiriler getiriyor. Filmin önemli bir önyargı doğurabilecek bir diğer yönü beş Oscarlı bir film oluşu! Oscar ödül dağıtımının planlama ve politikası nedeniyle oluşabilecek olumsuz  düşünceler filmi izlemeye devam ettikçe hızla dağılıyor. 

Filmin Konusu

Büyük, güzel bahçeli bir evde karısı ve kızı ile birlikte yaşayan  Lester Burnham ’ın (K. Spacey) başı derttedir. Uzun yıllardan beri çalıştığı işyerinde patronu onu işten çıkarmaya çalışmaktadır. Bu yetmezmiş gibi yüksek beklentilerini karşılamadığını düşünen karısı onunla hiç ilgilenmemekte, ergenlik döneminin ortasında olan kızı ise ondan  nefret etmektedir. Hırslı bir emlak satıcısı olan karısı Carolyn (A. Benning) kendi kurduğu mükemmeliyetçi bir dünyada yaşamaktadır. Kızı Jane (T. Birch) ise apatetik her ergen gibi yeterince desteklenmediğini, anlaşılmadığını düşünmekte ve ailesinden nefret etmekte, öte yandan pekte bir kusuru olmamasına rağmen nasıl estetik operasyon yaptırabileceğinin planlarını kurmaktadır. Kızının da üyesi olduğu okul kız amigo takımının gösterisini izlemeye gittiğinde Lester’ın sıkıntılı yaşamında  önemli bir değişim başlar. Bu gösteride  karşılaştığı kızının da arkadaşı olan Angela Hayes’e (M. Suvari) duyduğu ilgi pek çok şeyin başlangıcı olur. Spor yapmaya başlar. Patronunun yıllardır çalıştığı işinden onu çıkarmaya çalıştığı noktada biraz da şantajı kullanarak yüklü bir tazminatla ayrılıp daha hafif bir iş bulur ve gençliğinden beri hep hayalini kurduğu o kırmızı spor arabayı alır. Bu arada yaşadıkları bölgeye yeni bir komşu taşınır. Aşırı homofobik ve rijid albay, depresif karısı ve meraklı, sürekli  çevreyi kamerayla kayıt eden oğulları Ricky Fitts’in  “(W. Bentley) üyelerini oluşturduğu bu ailenin de katılması ile olayların akışı giderek hızlanır.

Filmin Yapım Öyküsü

Filmin senaristi Alan Ball bir poşetin rüzgarda sanki yüzermişçesine yaptığı akıştan (danstan?) etkilenerek bu filmi kaleme aldığını belirtmektedir. Filmde de kendine yer bulmuş bu etkileyici sahne birazda savrulan yaşamlara bir gönderme gibi. Yönetmen Sam Mendes ise aslında tiyatro kökenli bir isim. Aynı zamanda ilk sinema filmi olan bu filmi çekmesi için Steven Spielberg tarafından desteklenmiş, iyide olmuş. Mendes ilk filminin orijinal senaryosunun başlangıç ve bitiş  sahneleri de dahil olmak üzere bazı sahnelerini  değiştirmekten geri durmamış, örneğin senaryonun ilk halinde filmin başında ve sonunda Ricky ve Jane’i Lester cinayeti ile suçlanmaları nedeniyle hapishanede görüntülenmesi sonradan filmin kurgusuna hiç yansıtılmamış.  Daha sonra bir soundtrack albüm olarakta piyasa çıkan müzikler ise  Thomas Newman tarafından hazırlanmış ve filmin dinamik yapısına çok şey katıyor.

Gülün Adı

Filmin adı Amerikan Güzeli. Ama bu isim neden verilmiş, yada “Başka bir anlamı var mı?” diye sorulacak olursa bunun yanıtı evet. Aslında “Amerikan Güzeli” bir gül çeşidi. Bolca arzı endam eden güller ve gül yaprağı sağanakları filmin adıyla bir bütünlük oluşturuyor. Öte yandan filmin adını “Amerikan Güzeli” diye olduğu gibi  çevirip bırakmak biraz yön saptırmıyor da değil. Çünkü amerikanvari yaşamın aksayan yönlerine, saçma taraflarına, dışarıda çok güzel görünürken içeride farklı olana gönderme yapan ironik bir seçim aslında “Amerikan Güzeli”.

  Orta yaş krizi

Orta yaşları kapsayan evrede benliğin en önemli işlevi üretme, yaratıcılık ve ortaya çıkan ürünlere sevgiyle bağlanabilmedir. Buradaki üretim sadece çocuklar değildir kuşkusuz. Sanatsal, bilimsel olan her üretim, toplumsal alana kalıcı katkılar gibi pek çok şey buna dahil olabilir. İstedikleri doğrultusunda yaşamını sürdürmek ve gerçekleştirmekte önemli bir yaşam amacı olsa gerek. Kişide bunların olmadığı, olamayacağı bir durağanlık ortamında debelendiği hissi gelişmeye başlarsa kriz var demektir. Lester’da bunları fark etmeye başladığı anda gençliğini geri ister, yaşamın güzelliklerine yeniden odaklanmaya başlar ve yaşamını istedikleri doğrultusunda yaşama çabasına girer.

Psikopatolojiye beş kala ve psikopatolojiyi beş geçe

Filmde de anahtar konulardan birini homofobi oluşturuyor. Yani, eşcinsellerden ve herhangi bir şekilde eşcinsel sanılmaktan, bunun sonuçlarından bir hayli korkma hali denebilecek  bir durum. Öte yandan filmde oldukça kısa bir süre görünen eşcinsel çiftin aynı zamanda filmde neredeyse tek mutlu aile özelliği göstermesi de dikkat çekiyor.

Lester’in kızı Jane ise fırtınalı bir dönem yaşamaktadır. Ergenliğin nöronal budanma süreçlerinin ortalarında yol almaya çalışan Jane hem kendi bedenini algılayışı hem de kişiler arası ilişkilerde ciddi savrulmalar yaşamaktadır. Bozulmuş beden algısı nedeniyle fırsatını bulsa gözünü kırpmadan estetik operasyon geçirme kararlılığı olan Jane, “Sıradan olmaktansa ölmeyi seçen”, sürekli yalanlarla ilgi odağı olmaya çalışan Angela, uyuşturucu kullanan Ricky’nin  içindeki şiddeti ve karmaşık duygularını kontrol edemeyen babası, olasılıkla içinde olduğu depresyon nedeniyle girdiği katatonik hal nedeniyle ortalarda öylece duran annesi psikopatoloji sınırlarının her iki tarafına salınan örneklerin ilk akla  gelenlerini oluşturuyor.

Bugün geriye kalan yaşamınızın ilk ( ve belki son) günü… ne yapardınız?

Film Amerikan aile yaşamı örneğinden hareketle modern aile yapısına, ondaki iletişim eksikliğine, hoşgörüsüzlüğe ve tüm içi boşaltılmış yaşamlara ciddi bir eleştiri getiriyor. Televizyon karşısında sohbetsiz geçen saatler, bir araya gelmenin aracı akşam yemeklerinde daha da  yoğunlaşan yalnızlık duygusu hepsi aslında dışarıya karşı  durumu kurtaran ancak içerideki fırtına öncesi sessizliğin alametleri olarak filmde yer bulmuş sahneler. Sistemin parçası olmayı, hatta  devamını sağlayan bu durumların farkına varıldığında ne yapmalı? Çözümlerin bireyler tarafından istekleri ve değerleri doğrultusunda üretilmesi  yani bizzat kendileri tarafından üretilmesi vurgulanmayı hak eden bir yön sanırım. Lester ise statü çemberinden çıkmayı önemser ve sahip olduğu işi bırakarak bir hamburgercide yarım günlük bir iş bulur. Böylece kendine daha fazla zaman ayıracak , bugüne kadar ertelediği istekleri ve arzuları (vücut geliştirme, spor araba alma, cinsel yaşamına yeni heyecanlar katma vs) doğrultusunda yaşayacaktır. Bedel ödeme göze alındığında pek çok şey yapılabilir. Soru neyin ne kadar istenildiği ve hangi sonuçların göze aldığı ile ilgilidir.

Alternatif okumalar

Olması gerektiği için değil de istedikleri doğrultusunda yaşamına yön verebilmek çok önemli bir yaşam ideali. Peki ama sisteme, sorgulanmamış gelenekselliğe ve çürümeye başkaldırı bu mudur? Lester patronuna şantaj yapıyor, aldığı yüklü tazminatla çok istediği spor otomobile kavuşuyor, vücut geliştirme ile ilgilenerek kızının arkadaşına kendini beğendirmek istiyor. O güzel otomobile sahip olmak, toplumdaki fiziksel açıdan nasıl olunması gerektiğine ilişkin değerler (adaleli, sportif bir erkek olma yada kadınlar için ideal ölçüler) ayrıksı yada sıra dışı olmaktan çok genel geçer bir perspektifi yansıtmıyor mu? Uyuşturucu kullanmak, kızı Jane’in hem kullanıcı hem de satıcı gençle kaçma planları yapması hepsi aslında sistemin ve belki çemberin içinde oluşa işaret etmiyor mu? Öte yandan pek çok haklı gerekçe ortaya sunulabilir gibi görünse de tüm bunların aslında sistemi destekleyen yabancılaşmalar olduğu gerçeği değişmiyor.

Ya alternatif okumalardan bir başkası olarak “Başından beri küçük bir kızı arzulayan, kendi kızını bir yönüyle ihmal eden, uyuşturucu kullanan, sorumluluklarından kaçan adam aslında diğer film karakterlerine göre en ahlaklı, merhametli ve iyi birisidir” e karşı ne demeli? Herhalde alternatif okumanın sonu yok da iyi bir yanıt.

Son söz

Soru basit aslında: “Ne istiyorum?” yada tersinden sorularsa “İstemediğim ne?”. Soru basitte yanıtlar hiçte  o kadar kolay değil. Ancak soru belli ise yanıtı aramak ve bu yanıtı hayata geçirmek için uğraşmak görece daha kolay, en azından kuramsal olarak.  Bir yönüyle buna mecburuz da. Çünkü meşhur “Bugün geriye kalan yaşamınızın ilk günü” repliği bizi uyarıyor, fırsatlar ve yukarıdaki soruya verdiğimiz yanıtlar doğrultusunda. İstediğimiz nedir ve bunun için neler yapıyoruz? Burada ve şimdinin ne kadar hakkını veriyoruz? Uğruna pek çok fedakarlık yaptığımız değerler gerçekten bizim değerlerimiz mi? Eğer değilse belki şimdi, belki sonra ama mutlaka  öncelikle kendimize vermemiz gereken bir hesap var. Bu yanıtları aramak ve bulduğumuz yanıtları hayata geçirmeye çalışmak, kendimizi ait hissettiğimiz çevre ile yada daha önemlisi kendimizle barışık olabilme, “Benlik bütünlüğüne ulaşabilme” serüveninde bu tek çıkar yol.

Prof. Dr. Cengiz TUĞLU

 *Popüler psikiyatri dergisi'nde yayınlanmıştır.

sinefilmoterapi
raşomon
trainspotting
zelig
amerikan güzeli
AnasayfaHakkımızdaRuhsal SorunlarPsikoterapiEğitim-DanışmanlıkBize Ulaşın
Bütün Hakları Saklıdır